IRAK'IN KİLİDİ : İSLAMİ AKIMLAR

 

Irak'ta bugüne kadar "muhalefet" denince akla her zaman INC geldi ve "laik

muhalefet" üzerinde duruldu. Ama Irak'ta tabana yakın duran bir İslami

muhalefet var. Gelişmeler Irak'ta İslami tandansa sahip muhalif akımların

yavaşça ön plana çıkmaya başladığını gösteriyor.

 

 

DG- Irak muhalefeti hiçbir zaman tek vücut olmadı. Buna imkan da yoktu.Çünkü

Irak'ın yapısının heterojen olması, Irak'ın kısa tarihi boyunca ortak payda

kurulmasını daima engelledi. 1991 yılında Bağdat'ın aldığı ağır darbeden

sonra bölgenin aktör devletleri kendi çıkarları doğrultusunda Iraklı muhalif

kesimleri bir araya getirmeyi denediler. ABD ve İngiltere daha çok aşiretler

ile askeri ve politik seçkinler üzerinde dururken, başta İran olmak üzere

Suudi Arabistan ve Suriye de İslami kimliği ön plana çıkan din veya mezhep

ölçütü esas alan grupları himaye ettiler.

 

Bu durum karşısında Irak'ın geleceğini biçimlendirme çalışmaları,muhalefetin

hem iki ana bloka bölünmesi hem de her birinin yaşadığı iç çekişmeler

yüzünden henüz sonuç vermedi.%60 dolayında Şii nüfusa sahip olduğu söylenen

ve genel olarak dindar bir halkı olan Irak'ta geleceğe yönelik

projeksiyonlar İslam niceliğine sahip muhalif grupların önemini artırıyor.

 

 

 

 

İslam Irak'ta küçük Hristiyan topluluğu ve birkaç Yahudi ailesi bir yana

bırakılırsa, kişisel, kamusal ve sosyal kimliğin önemli bir parçası. Bu

noktada Sünni veya Şii olmak kadar tarikatlar da önemli rol oynuyor. Kuzey

Irak'taki tarikatların başında Şeyh Abdülkerim Bayara'nın ve Şeyh Dr. Faik

Nakşibendi'nin öğretilerini izleyen Nakşibendiler geliyor.

 

 

 

Nakşibendiler Tevala ve Halepçe'de önemli bir nüfusa sahip. Erbil'de fazla

bir etkinlikleri yok, ama yine de Mustafa Nakşibendi Camii'ye sahipler.

Erbil'de etkinliği olan tarikat, aynı zamanda Nakşibendilerden sonra ikinci

sırada yer alan Kadiriler. Kadiriler Erbil'de Şeyh Fuad Türkmen Tekkesi'ne

devam ediyorlar. Üçüncü sırada ise Erbil ve Kerkük'te etkili olan Caferiler

var.

 

 

Irak'ta bunlardan başka dini ve milli motivlerin iç içe geçtiği bazı

tarikatlar da var. Örneğin Berzanciler Nakşibendi inanışına yakın olmakla

beraber Kürt kültürünün izlerine derinden sahip. Kerkük'te doğduğu rivayet

edilen Berzancilik, "Kürt-İslam sentezi" olarak da nitelendiriliyor. Bundan

başka "Arap-İslam sentezi" şeklinde yorumlanması mümkün olan Nueyuniler ve

Rufailer var. Nueyuniler Seyid Caglah'ı, Rufailer Şeyh Seydi Ahmad Rufai'yi

izliyor. Bir de Feyliler var. Feyliler en zor konu. Farklı kaynaklar farklı

iddiaları dile getirse de, Feylilerin İran Kürdü olduğu, zamanla Araplaştığı

ve bu yüzden karışık ve karmaşık bir din anlayışı olduğu iddia ediliyor.

Bunlardan başka Safaviler var. Safaviler her bakımdan İran'ı izliyorlar.

 

İslam bütün Orta Doğuda olduğu gibi Irak'ta da siyasette asla ihmal

edilemeyecek bir olgu. Hatta İngiltere'nin bile "ılık Şiilere" destek

vermesi bundan kaynaklanıyor. Irak'taki İslami muhalif gruplar şöyle

sıralanıyor;

 

 

Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyiİslam'ın Askerleri ve İslama Hizmet

Edenler) Ansar El İslam ve Jund El İslam

İslami Çağrı Partisi

Kara Tugaylar

Irak İslami Kurtuluş Hareketi

Kürdistan İslami Hareketi

Kürdistan İslami Birliği

Devrimci Kürdistan Hizbullahı

Rabıta Kürdistan

Mücahit Hareketi

Dawa Partisi

Irak İslam Partisi

İslami İş Partisi.

 

MECLİS-İ ALİ

 

 

İslami gruplaşmaların başında batıda SCIRI ve SAIRI olarak bilinen "Meclis-i

Ali İslami El İraki" geliyor. Bir diğer deyişle Irak İslam Devrimi Yüksek

Konseyi. Meclis-i Ali Şii örgütlerin çatısı niteliğinde. Tahran bu yapıyı

1982'de Irak'taki Şii nüfus üzerinde etkinlik kurmak ve Körfez bölgesi

politikasının gereği olarak kurdu.

 

Tahminler Meclis-i Ali'nin 8.000 savaşçısı olduğu ve

busayııgerektiğinde40.000'e çıkarabileceği yönünde. Meclis-i Ali yandaşları

çoğunlukla Irak'tan kaçan Şiiler ve İran-Irak savaşında esir düşenlerden

meydana geliyor. Meclis-i Ali'yi İran Devrim Muhafızları koordine ediyor.

Yine askeri eğitim ve donanımda yine İran'ın bu en etkili kurumu tarafından

sağlanıyor. Irak sınırında çok sayıda üssü ve merkezi bulunan Meclis-i

Ali'nin başında Ayetullah Mohammed Baqr El-Hakim var. Yardımcısı Şeyh

Muhammed Abu Ali El Mevla.

 

 

 

 

Baqr El Hakim İran İslam Devrimini yapan Ayetullah Humeyni'nin yakın çalışma

arkadaşı. Humeyni Baqr El Hakim'i gelecekte kurulacak "Irak İslam

Devleti'nin" başına geçirmeyi planlıyordu. Meclis-i Ali, şu günlerde

sıkıntılı bir dönem yaşıyor. Bunun temel nedeni İran'ın Irak politikasında

çok başlılık olması. Dini liderlik, siyasi yönetim ve Devrim Muhafızlarının

konuya bakış açılarında farklılıklar var. Diğer taraftan Meclis-i Ali'nin en

önemi katılımcısı Dawa Partisi Baqr El Hakim ile kavgalı. Dawa geçtiğimiz

yıl yapılan son kongreye katılmadı. Dawa gerçi hala Meclis-i Ali çatısında

görünüyor, ama eskisine göre çok mesafeli.

 

 

Bu gelişmeler ışığında Meclis-i Ali ile ABD arasında gözle görülür bir

yakınlaşma başladı. Meclis-i Ali'nin en önemli isimlerinin İran dışında

yaşıyor olması, ABD ile yakınlaşmanın zeminini sağladı. Tahran bu durumdan

kaygılı, ama elindeki kozu yitirmek istemediği ve ABD ile ilişkilerinin

düzeleceğine inancını koruduğu için, en azından şimdilik Meclis-i Ali'yi

gevşek tutarak kaçmasını engellemeyi yeğliyor.

 

ABD'nin Meclis-i Ali'ye ilgisi iki temel parametreden kaynaklanıyor.

Bunlardan birincisi Meclis-i Ali'nin göz ardı edilemeyecek kadar geniş bir

kesimi, Irak'ın %60'ını hedefleyen politikaları olması. Baqr El Hakim'in Şii

dünyasındaki önemli konumu da bunu pekiştiriyor. İkincisi ise Meclis-i

Ali'nin Irak'taki en etkin muhalif grupların başında gelmesi. Bir diğer

deyişle Meclis-i Ali'nin diğer muhalefet gruplarından farkı, sadece söylemle

değil, aynı zamanda eylemle de meşgul olması. Meclis-i Ali, Bağdat'ta

elektrik kesintisi olduğu saatlerde ve diğer şehirlerde öyle ya da böyle

resmi binaları hedef alan füze saldırıları düzenleyerek, bu konuda isim

yaptı.

 

 

Meclis-i Ali yapılanmasında en yukarıda Baqr El Hakim var. Baqr El Hakim'e

politik danışmanlık, özel büro, ve merkez komitesi bağlı. Merkez komitesi

meclis bulunuyor. Baqr El Hakim'in özel bürosu ise idari büro, askeri daire,

yurt dışı ile ilişkiler dairesi, sosyal hizmetler dairesi, istihbarat

dairesi ve hakla ilişkiler dairesini kontrol ediyor.

 

 

Askeri daire'ye de Bedir Alayları bağlı. Bedir Alayları iyi donanımlı ve

eğitimli paramiliter bir grup. Bazı üniteleri Kuzey Irak'ta da mevcut. Şu

dönemde adı herhangi bir krizle anılmayan Bedir Alayları, 90'lı yılların

ortalarında İran'ın tercihi doğrultusunda Talabani'ye Barzani ile

çatışmasında destek vererek adını dünyaya duyurmuştu.

 

 

Meclis-Ali'nin İran dışında da büroları var. Londra'daki temsilciği Meclis-i

Ali'nin İngiltere ve ABD ile ilişkilerini yürütüyor. Şam temsilciliği

Lübnan'dan da sorumlu. Viyana'daki büronun ilgi sahası Almanya'yı da

kapsarken, İsviçre, Kanada, Norveç, Finlandiya ve Avustralya'da diğer

Meclis-i Ali bürolarının olduğu ülkeler. Meclis-i Ali'nin ayrıca Kuzey

Irak'ta Süleymaniye'de de bir ofisi var.

 

HAREKET, İTTİHATİ HİZBULLAH

 

 

Kürdistan İslami Hareketi, ya da yaygın tanımıyla "Hareket'in" başında

ölümüne kadar Şeyh Osman bin Abdulaziz vardı. Halepçe ve çevresinde çok

etkin olan bu grup, Şeyh Osman'ın ölümünden sonra zor bir döneme girdi. Şu

anda başında şeyh Osman'ın oğlu Ali var. Kuzey Irak'ın doğu kesimlerinde

varlığını sürdüren örgütten kopmalar yaşanıyor.

 

 

Kürdistan İslam Birliği veya kısaca İttihat, Şeyh Osman'ın yeğeni Selahaddin

Mohammed'in denetiminde. Her iki örgütün deTahran'ın ve Riyad'ın desteğine

sahip olduğu biliniyor.

 

 

Yine örgütler arasında akrabalığın söz konusu olduğu bir diğer İslami yapı

ise Devrimci Kürdistan Hizbullahı. Bu örgütün başında Ethem Barzani var.

Ethem Barzani Mesut Barzani'nin amcası. Devirmci Kürdistan Hizbullah'ı

Tahran ile çok yakın ilişki içerisinde. Bu nedenle bu örgütün Barzani ailesi

tarafından İran ile ilişkilerini düzenlemek için kurulduğu kanısı yaygın.Ama

bu örgüt 11 Eylülden bu yana Barzani'nin yumuşak karnı olarak görülüyor.

 

Rabıta Kürdistan doğrudan Suudi Arabistan'ın denetiminde. Riyad'ın

yönlendirdiği Rabıta, Kuzey Irak'ta sosyal yardım, camii inşaatları ve Suud

propagandası yapıyor. Örgütün doğrudan bir siyasi faaliyete göze çarpmıyor.

 

Mücahit Hareketi'nin başında Şeyh Taki Mevla, Irak İslam Partisi'nin başında

ise Şeyh Taki Müderrisi var.

 

DAWA ÇOK ÖNEMLİ

 

Dawa Partisi bütün İslami örgüt arasında özel bir yere sahip. Tam adı İslami

Dava Partisi. Ama kısaca Dawa deniliyor. Terör örgütleri listesinde. ABD'li

kaynaklar Dawa'yı "en önemli ve en sert İslami gruplar" arasında gösteriyor.

Dawa'nın İslami Cihad, Hizbullah ve İrlanda Cumhuriyet Ordusu ile ilişkide

olduğu ileri sürülüyor. Aynı kaynaklara göre 2.000 dolayında üyesi olan

Dawa, adını 1968 yılında duyurdu. Tipik bir Şii örgüt olan Dawa, sekiz-on

kişilik hücrelere dayanıyor. Her hücre yukarıdan yönlendiriliyor.En

yukarıdaki isimlerin Muhsin El Hakim ve Ayetullah Mohammad Bakr El Sadr'dı.

Saddam 1980 de El Sadr'ı ailesi ile beraber yok etti.

 

İslami Çağrı Partisi ile Kara Tugayların Dawa'nın farklı görünümleri veya

yan kuruluşu olduğu yönünde yaygın bir kanı var. Dawa İran-Irak Savaşı'nda

önemli misyonlar üstlendi. Örgütün özellikle bilgi toplamadaki becerisi bu

dönemde Tahran'a bazı yararlar sağladı. Dawa ile Hizbullah arasında iyi

ilişkiler olduğu biliniyor. Çok sayıda eski Dawa üyesi bugün Hizbullah

saflarında yer alıyor. Bunlara Hizbullah'ı yöneten Şeyh Mohammad Hussein

Fadlallah da dahil .Ayrıca Meclis-i Ali'nin başında bulunan El Baqr El Hakim

de son büyük Ayetullah kabul edilen Muhsin El Hakim'in oğlu.

 

JUND, OLMAZSA ANSAR…

 

Irak muhalefeti ve Kuzey Irak'ta üslenen İslami örgüt konusunun son dönemde

en meşhur, ama aynı ölçüde de içeriksiz konusu ise Jund El İslam ve Ansar El

İslam örgütleri. 11 Eylül'den sonra bir anda ortaya çıkan ve Afganistan ile

Irak arasında paralellik kurmak için gündeme taşınan bu örgütler hakkında

temel bilgiler şöle:

 

Ansar El İslam'ın yaklaşık 200 üyesi var ve örgüt üyelerinin de bulunduğu,

İran-Irak sınırındaki birkaç köyü kontrol ediyor. Örgütün bölge dışında bir

varlığı yok. En azından bu konuda hiç bilgi yok. Söz konusu üyelerin tamamı

silahlı veya askeri eğitimli değil. Hemen herkesin bir ögütün himayesinde

yaşadığı Kuzey Irak'ın koşullarında olağan bir örgüt. Üyelerinin tamamına

yakını bölgenin insanları. Zaten Kuzey Irak'ta hemen her örgüt siyasi

niceliğinin yanı sıra, öncelikle hemşehrilik bağının getirdiği dayanışma ile

ayakta kalıyor. Bu durum istisnasız bütün örgütler için geçerli.

 

Bununla beraber Kuzey Irak'taki örgütler sistematiğinde örgütlerin bölgenin

farklı kesimlerinde ofisleri vardır. Ama Ansar'ın bunun dışında kalması

yandaşlarının az olması ve ulaşımı güç dağlık kesimin sunduğu avantajlarla

dışa kapalı bir yaşamı yeğlemesinden kaynaklanıyor.

 

Bölgenin tarihi ve kültürü dolayısla daima yoğun ve ağır dini akımların

etkisinde olduğu düşünülünce, Ansar'ın bölgede etkin olmasında şaşıracak bir

şey yok. Bilindiği kadarıyla NGO'larla da teması olmayan Ansar bir yönden

bölgedeki diğer bütün örgütlerden ayrılıyor. Ansar'ın İran-Irak sınırında

konuşlu olması, örgüte herhangi bir sınırda etkin ve etken tek örgüt olma

sıfatını kazandırıyor. KDP de Türk sınırında, hatta sınırın tamamı boyunca

var. Ama Türkiye-Irak sınırının belki de dünyanın en iyi korunan sınırı

olması, Ansar'ın İran-Irak sınırındaki avantajını pekiştiriyor.

 

Ansar'ın egemen olduğu küçük, ama önemli coğrafi koordinatlar hem İran hem

Irak hem de Irak karşıtları açısından erişilmez değerde. Özellikle ambaro ve

yaptırımların gölgesinde yaşayan Bağdat'ın yasadışı ticari bağlantıları

düşünüldüğünde İran sınırının önemi daha da iyi anlaşılıyor.

 

KYB'nin Ansar'dan şikayeti ve aralarında yaşandığı iddia edilen çatışmalar

da büyük bir olasılıkla bundan kaynaklanıyor. Çünkü başta Kürdistan İslami

Hareketi olmak üzere, KYB'nin denetimindeki Soran bölgesinde var olan İslami

gruplar kendi bölgelerinde KYB'yi karıştırmadan ve tam egemen olarak

yaşıyorlar. O kadar ki, KYB bölgesinde kurduğu yerel hükümete bu örgütlerden

temsilci alarak, onlarla iyi geçinmeye çalışıyor. ABD basınında sık sık yer

alan "İslamcılar Kuzey Irak'ta otonom bölge kurdular" haberi, bütün Kuzey

Irak'ta ve bütün örgütler için geçerli. Kuzey Irak'ta her örgüt daha az ya

da daha çok otonomiye sahip. Bütün Kuzey Irak'ta aşiretler ve örgütler

arasında bugüne kadar yaşanan bütün ihtilafların ve çatışmaların ya arazi

mülkiyeti ya da ticaret imkanları konusunda ortaya çıkan rekabetten

kaynaklandığı da dikkate alınınca, bu olasılık ön plana çıkıyor.

 

Ansar'ın kaçakçılık için "biçilmiş kaftan" olan topraklarda etkinliğini

koruyor. Ansar'ın Al Qaeda ile bağlantılı olduğu iddialarına gelince; ABD

henüz bu yöndeki tahminlerini destekleyen verilere ulaşamadığını açıkladı.

Bu ilk olarak Kuzey Irak'ta ne yüksek dereceli ne de düşük dereceli herhangi

bir Al Qaeda üyesinin bulunmadığı anlamına geliyor.

 

Bununla beraber Ansar'ın geçirdiği evrim dikkate alınınca şöyle bir durum

ortaya çıkıyor; Ansar'ın İran ile çok iyi ilişkileri var. İran hem Kuzey

Irak'ta hem de Afganistan'da kendi oyununu oynarken, her iki bölgede de bazı

grupları destekliyor. Dolayısıyla Afganistan ve Kuzey Irak arasında bir

köprü var. Bununla beraber "mücahitlik" anlayışına göre gönüllüler İslam

adına yapıldığı düşünülen bütün savaşlara katılıyorlar. Bunun daha önce yine

Afganistan'da, Çeçenistan'ta ve Balkanlar'da çok sayıda örneği görüldü.

Ansar'ın Usame Bin Ladin'e sempatiyle baktığı biliniyor, ama Ladin'e sempati

bütün İslami örgütlerde rastlanılan olağan bir olgu.

 

Ansar-Bağdat bağlantısı iddiasına gelince; Sunday Telegraph'ın 21 Nisan 2002

tarihli sayısında Ansar'ın denetimindeki iki köyde Irak Cumhuriyet

Muhafızlarından yetkililerin görüldüğü iddia edildi. Aslında bu iddia

ABD'nin doğrudan desteklediği bütün muhaliflerin karargahlarında da

görülebilir. Merkezi Bağdat Yönetimi'nin KDP ve KYB ile ticari bağlantıları

ve yine başta bu iki örgüt olmak üzere, hemen hepsi ile bölgede haftalık

düzenli istihbarat toplantıları yaptığı düşünülürse, Bağdat'ın da Ansar ile

temasta olması "makul" görülebilir.

 

Bir de tabii "Jund El İslam" var. Var derken, Kuzey Irak'ta böyle bir örgüt

yok, ama Jund El İslam adından bir örgüt olduğu iddiası var…

 

Aslında "Jund El İslam" değil de, "Jund El Ronaldo" da olabilirdi. Çünkü

Kuzey Irak'ta koşulların getirdiği bir imkan var. Sistemli bir yatırımcı,

bölgenin birkaç yerlisi ile anlaşırsa, makul bir yatırımla istediği örgütü

kurdurabilir. Hatta "bütçe uygun değilse", o zaman dağıtılacak bildirilerle

ve Kuzey Irak'ın İran ile birleşen kesimindeki sarp dağlık kesim gibi

ulaşımı güç ve dünyaya kapalı bir bölge "örgüt merkezi" ilan edilebilir.

Ondan sonrası ise zaten basın desteğine kalmış.

 

Ansar ve Jund'un birkaç ortak noktası var. Her ikisinin de varlığı

Talabani'nin açıklaması ile ortaya çıktı. Çünkü her iki örgüt de KYB ile

çatıştı. KYB her ikisi ile de çatışmasından sonra bu örgütlerin Al Qaeda

bağlantısında ısrar etti ve Irak'ın ABD'nin tanımladığı "şer ekseninde" bir

adım öne çıkması için çaba harcadı.

 

Süleymaniye'de İngilizce yayınlanan KYB'ye ait "Time", 19 Şubat 2002'de Abu

Abdul Rahman'ın Kasım 2001'de KYB ile girdiği bir çatışmada öldürüldüğünü

yazdı. Abu Abdul Rahman KYB kaynaklı bilgilere göre Usame bin Ladin'in yakın

bir arkadaşı ve Jund El İslam'ın lideri. KYB Rahman'ın çatışmada yaşamını

yitirinceye kadar Al Qaeda'nın Halepçe'de örgütlenmesi ve sabitlenmesi için

çaba harcıyordu. Hatta bin Ladin Rahman'ı bunun için Kandahar'dan Kuzey

Irak'a gönderdi.

 

Diğer taraftan ABD'de yayınlanan Christian Science Monitor Gazetesi'nin

iddialarına göre Jund El İslam Vahhabizm etkisi altında bir örgüt ve İslami

rejim istemeyen örgütlere karşı kutsal savaş sürdürüyor. Jund El İslam

ayrıca, etkili olduğu bölgelerde müziği, dansı ve resmi yasaklıyor ve

kadınların eğitilmesini engelliyor. Jund bunlardan başka kız okullarını ve

güzellik salonlarını da kapattı. Ayrıca Jund Irak istihbaratı Muhabarat'a

tabi.

 

Dünya kamuoyu veya Christian Science Monitor okuyucuları bilmeyebilir, ama

koyu taassubun egemen olduğu İran-Irak sınırı bölgesinde bunlar zaten hemen

hemen hiç yok. Ama elbette sayılan bütün bilgiler uluslararası toplumun

belirli duyarlıklarını kaşıyacak türden.

 

Yeniden Time'ın aynı haberine dönersek; Time, KYB peşmergelerinin Kheli Hema

bölgesinde Jund ile Kasım 2001'de çatışmaya girdiğini ve 26 kayıp verdiğini

yazdı. Haberde ayrıca Jund El İslam'ın Halepçe'de ve bölgedeki Shinwe

Dağı'nda aktif olduğunu bildiriyor. Biara ve Tawela'nın da dahil olduğu bu

kesim gerçekten "yeni bir örgüt" için ideal. Bir de şu sorunun yanıtı

önemli; 26 kayıp Kuzey Irak ölçülerinde çok büyük bir rakam iken, KYB ve KDP

en ufak çatışmalarda bile dünyayı ayağa kaldırırken, bu kadar "tehlikeli" ve

"büyük" bir örgütle sıcak temasında verdiği 26 kaybı, neden olduğu zaman

yani Kasım 2001'de değilde, üç ay sonra bölgede İngilizce yayınladığı bir

gazetede duyurdu?

 

KYB'nin iddiası örgütün Aralık 2001'de kurulduğunu ve bu tarihten itibaren

özellikle bölgedeki Hristiyan politikacıları hedef alan, ama özünden genel

bir tedhişe yönelik suikast ve sabotaj eylemleri yaptığı. Birincisi bölgede

Hristiyan politikacı yok. İkincisi silahlı eylem yapan bir örgüt bölgede

kendisini gizleyemez.Bu arada hala Jund'u KYB dışında gören, duyan veya

onunla çatışan bir başka örgüt yok. Ama Ansar'ın adının duyulmasından bu

yana kimsenin de Jund'dan söz ettiği yok. İlk olarak Irak girdabını

büyüterek bölgeye yaymak isteyen ve Orta Doğu haritasının değişmesini

arzulayanlar Jund'un varlığına olan kesin inançlarını terk edip, Ansar'ı

keşfettiler…

 

KYB'ye göre "18 aylık", Christian Science Monitor'a göre "yepyeni örgüt"

Ansar El İslam, Jund'un devamı olabilir. Büyük bir olasılıkla ya Jund

Ansar'a dönüştü, ya da Jund proje olarak sonuç vermeyince "yeni malzeme"

olarak Ansar seçildi. Çünkü Ansar Jund'a göre daha "somut bir örgüt".

 

Shark Al Awsat Eylül 2001'de yayınladığı bir yorumda sınır bölgesinde on

köyde etkili olduğu ifade edilen Ansar, KYB kaynaklı bilgilere göre Abu

Eyüp, Najjem, Abu Jaffar ve Fattah adında üst düzey Ansar üyeleri sıklıkla

Afganistan'a ve Pakistan'a gittiler. Taliban çökene kadar Peşaver ve

Kandahar'da temasları olan bu isimler Kürt asıllı. Anılan adlar büyük bir

olasılıkla kod isimleri. KYB kaynakları da Jund ile Ansar arasında kesin bir

ayrım yapmakta zorlanıyor. Londra'da yaşayan Abu Qatada adında bir şeyhin de

desteklediği Jund'un Al Qaeda ile "beraber ve eşzamanlı" kurulduğunu

savunuyor. Ama KYB'ye göre Al Qaeda'nın üst düzey 20 yöneticisinden üç

tanesi Kuzey Irak'ta. Hatta bunların arasında Ladin'in birinci yardımcısı

Abu Hafas Al-Masri de var…

 

Yine KYB kaynaklı bilgilere devamla, Ansar ile Bağdat arasında bağlantıyı

Qassem Hüseyin Mohammed sağlıyor.

 

Diğer taraftan Shark Al Awsat'ın sahip olduğu çok iyi kaynaklardan

yararlanarak hazırladığı bir Ansar haberi, bölgeden gelen birçok duyumu

teyit ediyor.Ansar'ın lideri Mala Krekar. Ama örgütü pratikte Abdullah Al

Shafei yönetiyor. Örgütün lider isimleri arasında Abu Wa'el de yer alıyor.

 

Halepçe, Şeyh Osman bin Abdülaziz'in kurduğu Kürdistan İslami Hareketi'nin

denetiminde. Ancak Şeyhin ölümünden sonra örgütün yönetimi, oğlu Şeyh Ali

bin Abdülaziz'e geçti. Bunun üzerine örgüt iki parçaya ayrıldı. Şeyh Ali'den

kopan grupların gruplaştığı ve Ansar'ı oluşturduğu iddiası da son derece

mantıklı. Çünkü kopanlardan Afganistan'a cihada gidenler olduğu ve dönerek

bölgede yaşadıkları biliniyor. Afganistan'a ABD'den ve Almanya'dan bile

"cihada" gidenler olduğu düşünülürse, bunun doğrudan Al Qeda bağlantısı

anlamına gelmediği görülür.

 

Kürdistan İslam Hareketi'nin iki numaralı ismi Sadık Şeyh bin Abdülaziz

örgütünün Al Qaeda bağlantısı olduğu ve cihada katıldığı yönündeki iddiaları

ret ediyor. Ancak yalanlamak için yaptığı açıklamadan, sanki hala örgütünde

olanlar için konuşuyor gibi bir izlenim veriyor.

 

Ama Ansar'da yer alan bir isim dikkat çekiyor: Şeyh İhsan Ali bin Abdülaziz.

Şeyh İhsan Ali bin Abdülaziz, Kürdistan İslam Hareketi lideri Şeyh Ali bin

Abdülaziz'in yeğeni… Öyle ya da böyle bin Abdülaziz ailesi Kuzey Irak'taki

İslam sektörünün en önemli "şirketler topluluğu" gibi görünüyor

 

DİPLOMATİK GÖZLEM GAZETESİ